Çadırlar, Cenazeler, Mezarlar
Merhabalar sevgili okur.
Şiirden hiç anlamadım, Allah’tan gelen bir mahrumiyet bu, hâlâ da mahrumum. Ama dil lâl olunca insan kendini şiirin kapısında mahcup halde buluyor. Gazze gözlerimizi dağladı, dillerimiz lâl oldu, kalplerimiz atmaz kanımız akmaz oldu, kulaklarımızda bir uğultu, sanki zaman durdu. Cür’et edip birşeyler karaladım, belki teselli bulan, hemdert olan olur, şöyle bıraktım:
Bir ruh daha savdı,
Yaşamak sancısını
Uzandı kumlara,
Kavuştu Mâşûk’a
Gazze’de ölenler diriler
Geride kaldık biz ölüler
Mekanımız cennet değil dünya
Sabret, diren azîzîm, bu bir rüya
Niceleri yaşandı evvelce, nice zâlim unutuldu
Yerle yeksân etti mazlumun imanı ve umudu
Tarih bu, insan hep böyleydi,
İlerledik diyen yalan söyledi.
Nasıl da muhtaç insanlık merhamete
Söyle, var mı izi Allah’tan başka yerde
Ye’se düşeceğine gör, duy, anla, ağla,
İzini sür hakikatin, şahitlikler topla
Şık, kibar, centilmen, karizmatik zalimi iyi tanı
İyi belle, ellerindeki kırmızılar mazlumun kanı.
Sen ben doğmadan kurulup serpildi bu düzen
Bir ömür yetmiyor kendim kavrayacağım desen
Allah son kez tuttu elimizden azizim Mekke’de
Kitapta ne yazıyorsa yaşandı Gazze’de.
Yetmeli azizim, yırtılmalı gözlerdeki perde artık
Düşmeli kulaklardan zalimin tıkadığı ağırlık
Kalk ve uyar, bir gemi yap
Tufan geldi, geçiyor bak
Dayan azîzîm dayan,
Hâlimiz Allah’a âyan
Abdullah Hekim
1445.yıl, Ramazan