Akademik Âdâb-ı Muâşeret: İş’te Nezâket-1

Abdullah Uçar
5 min readMay 27, 2024

--

(Bu yazı didaktik bir tarza sahiptir, gururu kolay incinen okuyucuların dikkati rica olunur. Adab-ı muâşeret esasen yazı diliyle öğrenilmez, bir ustanın yanında çıraklık ederek öğrenilir. Ama dönüşen dünyada çıraklık da ustalık da itibar görmediğinden bu tavsiyeler de yazı diline kaldı. Olduğu kadar diyelim, söze girelim :)

Merhabalar :)

diyerek girmek gerekmez mi en azından bir kapıdan girerken. Telefonu açtığımızda bir selamlama gerekmez mi? "Merhaba”nın, selamın, “hoşçakal”ın, “Görüşmek üzere”nin bir refleks olarak çıkması gerekmez mi ağzımızdan. Eğer sağlıklı bir insan — insan etkileşimi umuyorsak, nezaket bir tercih mi, yoksa gündelik iletişimin olmazsa olmazı mı?

Nasihat’e dair

Kıymetli genç kardeşim, nezaket tavsiyelerine zamane insanının pek rağbeti yok, lakin sana nazikçe davranılmasını umuyorsan sen başlatmalısın nezâket davranışını. Aileden aldığımız nezaket kurallarından sonra profesyonel dünyaya geçince yaşımız ve statümüz de büyüdüğünden kimsenin bize nasihat etmeye cesareti kalmadı. Ama insan hayatındaki her yeni evrenin bebeği değil mi? Kim yapacak ona ebeveynliği? Post-modern dünyada herkes kendi biricik kalesinin yapayalnız kralı olduğundan böyle nasihatlari kişiliğine yönelik bir tehdit, bir aşağılanma olarak algılayan kısır döngüde çok insan var. Onların halleri ne olacak meçhul. Halbuki nasihat, bedeli başkalarınca ödenmiş tecrübelerin bize ücretsiz sunumu. Ben yine cesaret edip bu yazıyı kaleme aldım ki niyeti kendini geliştirmek olanlara fiili bir dua olsun. Niyeti olmayanlara edecek bir dua da yok, onlar düşe kalka bir şekilde yürüyecek yolu, nasip.

Odaya girerken

Bazen odamın kapısı çalınca “buyrun” demeden girmiyor kapıdaki, o kadar protokol fazla esasen, ama bu bir nezaket mesela. Ancak kapıdan girince bir “merhaba”yı, bir selamı, bir ‘’nasılsınız’’ sorusunu esirgiyor, hatta tebessümünü, göz temasını dahi esirgeyebiliyor gelen kişi. Doğrudan operasyonel konuya giriyor, sizi de kolunuzdan tutup bir anda kendi gündemine çekiyor. Halbuki en operasyonel saha olan askeriyede dahi tekmil vermek âdetten.

Bunun bilerek yapıldığı kanaatinde değilim, hızlıca işini görüp gözden kaybolma telaşını pek çok kez hal ve tavrından okuyorum insanların. Ama böyle yaparak kendine saygı duymadığı gibi muhatabını da şaşkın bir halde bırakmış oluyor aslında. Çözüm çok kolay, “merhaba” diyerek söze girmeyi bir refleks haline getirebiliriz mesela. Örn. bazı giriş ifadeleri:

  • Merhabalar
  • Kolay gelsin
  • Nasılsınız
  • Afiyettesiniz inşaallah / umarım
  • Sağlığınız yerindedir inşaallah / umarım…

Bu ifadeleri söylerken de tebessüm etmek ve göz teması kurmak önemli, hiç değilse olmayacak işi dahi oldurma ihtimalini artırıyor. Bu selamları verirken veya soru sorarken, muhatabın cevap vermesine fırsat tanımak gerekiyor. “Nasılsın” diye sorar sormaz cevaba fırsat tanımadan telaşla konuya girmek de muhatabın boğazına diziyor cevapları. “Nasılsın” sorusuna mı cevap verse, yoksa operasyonel soruya mı cevap verse, kafalar karışıyor. :)

Diyelim makam sahibi sizsiniz, ziyaretçiniz geldi. Ast üst ayrımı yapmaksızın, mümkün olduğu kadar ayakta karşılamak, göz teması kurmak ve tebessüm etmek, buyur ettikten sonra koltuğa tekrar geçmek gerekiyor. Hatta ziyarete gelen sizin hürmet etmenizi gerektiren bir büyüğünüz ise makam koltuğundan ziyade eş statüdeki koltukta karşılamak daha dostça ve misafirperver bir yaklaşım. Diyelim bir sebeple ayağa kalkamadınız, en azından yüzünüzü gelen kişiye dönmeli, göz temasını sağlayıp tebessüm etmeli, refleks olarak "hoşgeldiniz” deyip oturması için ‘’lütfen oturun, buyrun, ayakta kalmayın…’’ şeklinde karşılamanız önemli. Kimi ziyaretçi, kendini makam sahibi karşısında ezik büzük hissedip ‘’yok ben ayakta beklerim’’ diyebilir, bu durumda o kişiye daha fazla ihtimam gösterip rahatlatıp, samimi tebessüm sunup oturmasını sağlamak, yani muhatabın ‘’güvende’’ olduğunu hissettirmek önemli.

Odadan çıkarken

Odadan çıkışlarda da tuhaf şeyler oluyor. Örneğin, bir vesileyle ziyaretçi bir anda yüzünüze dahi bakmadan pat diye kalkıp çıkabiliyor odadan, (abartı yoktur). Veya teknik konuşma sonlandığında ‘’tamam’’ deyip doğrudan kapıya yönelip çıkabiliyor. Siz de hayretle izliyorsunuz durumu. Halbuki ‘’tamam, teşekkür ederim, iyi günler, çalışmalarınızda kolaylıklar, selamlar’’ gibi ifadelerle odadan çıksa hayat daha renkli olmaz mı? :)

E-Posta yazarken

Bir e-posta almıştım hekimlik yaptığım zamanlarda, e-postanın konu kısmında ‘’doldurulacak’’ yazıyordu sadece. İçerikte açıklayıcı bir metin de yok, ekte de aleâlde hazırlanmış bir excel formu. Kurum personeli öyle dümdüz göndermiş e-postayı, neresini düzelteceksiniz bunun? İşte gelin, biz böyle olmayalım.

Bir e-posta yazarken söze;

Merhabalar… + Değerli / sayın / muhterem / Sevgili / Kıymetli… + hocam / kardeşim / dostum / arkadaşım …

şeklinde, veya sizin tarzınıza göre nazik bir girişle girmeyi refleks edinmek çok önemli. Yeni e-posta oluşturur oluşturmaz metin kısmına ‘’merhabalar’’ veya buna eşdeğer bir ifade yazılmış olmalı desek yeri. Örn. eş veya ast statüde birine mesaj atıyorsanız da ‘’Merhabalar Ahmet Bey, Zeynep Hanım…’’ şeklinde metne giriş yapılabilir. Samimiyetiniz olan biri ise yine ‘’Merhabalar Zahid, … ’’ şeklinde bir ifade ile giriş yapılabilir.

Çıkışta da ‘’Bilgilerinize, iyi çalışmalar, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim, selamlar, iyi tatiller / bayramlar / akşamlar / günler, hayırlı mesailer’’ şeklinde bir ifade kullanılabilir. Yine samimi bir dil ise ‘’sen dili’’yle dahi olsa ‘’bilgine, selamlar, muhabbetle, sevgiler…’’ vb. bir çıkış selamlamasına ihtiyaç var.

Üstün mesajına özenle dönüp astın mesajına alelâde cevap yazmak da sık karşılaşılan bir durum, aman yapmayalım, kendimiz için adil olalım. :) Muhatabımızın statüsünden bağımsız olarak iletişimimize özen göstermek, nezaketi elden bırakmak lazım.

Telefonla Konuşurken

Telefonu açar açmaz operasyonel konuya giren, konuşmayı sonlandırırken "tamam” deyip bir anda kapatan insanlar görüyor, şaşırıp kalıyorum. ‘‘tamam’’ demeden kapatanlar dahi olabiliyor. Telefonu açtığımızda “Merhabalar, kolay gelsin” gibi bir ifade ile söze başlamak, sonra ‘’Doğrudan aradım ancak müsait miydiniz’’ minvalinde bir soruyla hemen izin almak, “müsaitim” denmişse ‘’nasılsınız, afiyettesiniz umarım / inş’’ şeklinde bir ifade ile sözü sürdürmek gerek.

Telefonu kapatırken ‘’vakit ayırdığın / aradığın / ifade ettiğin … için teşekkürler, selamlar, kolay gelsin, güle güle…’’ ifadeleri kullanılabilir.

‘’Bu ne protokol ya hu, akşam olur bunları yapana kadar, ufak bir soru soracağım, onun için bu zahmete ne gerek var’’ diyenlere herhangi bir sanat dalı ile ilgilenmelerini tavsiye ederim. Her insanın içinde eğer yeterince köreltmediyse mutlaka sanatın bir alanına dair bir tohum vardır. Sanat insanı inceltir, estetik bakışını geliştirir. Nezaketin hayatlarımızdan ayrılması başımıza gelebilecek en kötü durumlardan biri. Bir aşk ilişkisinde aşkın yok olması gibi birşey bu. Nezaket uğruna harcanan zaman boşa gitmiyor, hayata estetik katıyor, bizi inceltiyor, iletişim kazalarını da önlüyor, yeri geliyor yılanı deliğinden çıkarıyor.

Toplu ortamda bir konuşma dinlerken

Konuşmacı öteki şehirden gelmiş, onca dağlar tepeler aşmış 1 saatlik konuşma yapmak için, bir bakıyorsunuz konuşmanın ortasında herkesin gözü önünde arkadaş merdivenlerden inip çıkabiliyor salondan. Zorunlu mazeretlere diyecek birşey yok tabi. Ancak zorunlu olmayan durumlarda konuşmanın ortasında herkesin gözü önünde çıkanların davranışı medenilik mi bedevilik mi? Böyle durumlarda iç sesim şöyle, paylaşmak isterim müsaadenizle: “Güzel kardeşim, en kötü ihtimalle yanlışlıkla girmişsindir salona, konuşana saygı gereği bari aç telefondan oturduğun yerde sessizce şeker patlatmaca oyunu oyna, ölür müsün? Ya baştan girme salona, ya da ortasında çıkmayıver, böyle kaba olmanın âlemi var mı?” Toplu ortamda gömleğin düğmelerini yanlış iliklemek, tişörtü yanlışlıkla ters giymek, fermuarını açık unutmak gibi birşey bu, olmamış bir davranış bu, yetişkin tavrı değil yani, başka nasıl anlatalım ki :)

Konuşmayıcı dinlerken sıranın üzerine yatmak, öfleyip püflemek, yanındaki ile sohbete dalmak, hatta söz verilince de taşkın cevaplar vermek, güya rahat olduğunu ifade edeceğim derken şımarık hallere girmek de gördüğüm tuhaf alışkanlıklar arasında. İnsan kendisi için işkence olacak bir konuşmaya niçin katılır ki? Zorunda bırakılmışsa dahi kendine saygısı gereği o konuşmanın gerektirdiği vakti kendisi ve toplum yararına hibe edebilir mesela. Nice saatlerimiz trafikte, sıra beklerden eriyip gidiyor değil mi? Varsay ki trafikte sıkıştın, otobüste ayakta kaldın. En az o hal tavrı göstermek gerekmez mi?

Buraya kadar okuduğunuz için çok teşekkürler. :) Şimdilik söyleyeceklerim bunlar, ekleyeceklerim olduğunda bu metin üzerinde güncellemeler yapacağım. Keşke sizler de yorum olarak gördüğünüz tuhaflıkları ve beklediğiniz nezaket davranışını yorum olarak ekleseniz, hatta benim tavsiyelerimde aşırıya kaçtığımı düşündüğünüz yerleri eleştirseniz, birlikte yitik nezaketin izini sürsek, olmaz mı?

Sağlıkla ve muhabbetle kalın :)

--

--

Abdullah Uçar

Meraklı biri. Okur-yazar. Öğrenmeyi, özetlemeyi, öğretmeyi pek sever. Tıp doktoru, en pratisyeninden. Halk Sağlığı doktoru, en tembelinden.