Hâfız Efendi’nin Düşündürdükleri

Abdullah Uçar
4 min readAug 8, 2018

--

Şekil 1A :)

Pek değerli dostum Hacı Munîb’in hediye ettiği bir kalemlikle başladı benim için bu deri hikayesi. Yarma süet deriden orijinal bir dikişle yapılmış bu kalemlik sadece bakılası değil seyredilesi bir estetiğe sahipti. (Şekil 1A :) Hele inci gibi dizilmiş dış dikişleri ve sarmal şekildeki iç dikişleri beni hayran bırakmıştı kendisine. Uzun uzun seyrettim onu, içine baktım, dışına baktım, döndüm döndüm tekrar baktım. Aynı zamanda torununun torununa kalabilecek sağlamlıkta orjinal bir sanat eseriydi.

Düşündüm de, nasıl verebildi ki bu kalemliği bana aziz dostum, ben olsam böyle güzel birşeyi verebilir miydim bir hamlede? Hiç içim cızlamadan “buyur, senin olsun” diyebilir miydim? Derken, zihnimdeki ekrandan muhteşem bir ayet altyazı olarak geçiverdi:

“[Size gelince ey müminler,] kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için harcamadıkça gerçek erdeme ulaşmış olamazsınız; ve her ne harcarsanız kuşkusuz, Allah ondan tamamiyle haberdardır.” Âl-i İmrân Suresi / 92. Ayet.

Evet, vermenin âdâbını dahi öğretmişti Allah bize. Doğru ya, en sevdiğini en sevdiğine verebilir, ancak ona emanet edebilir insan. Haliyle, en sevdiğinden verenle alan arasında da bir sevginin ve gönül bağının filizlenmesi kaçınılmazdı. En sevdiğinden vermek, insanları birbirlerine gönüllerinden bağlıyor, toplumu nakış nakış işliyor olmalıydı. Allah’ın öğrettiği bir tek âdâbı uygulamak dahi dünyayı güzel kılmaya yetebiliyor, lakin insan işte, tutmuyor o nasihati.

Şu hayatta bir dikişin dahi insanı böyle etkileyebileceği ve bunları düşündürebileceği kimin aklına gelir ki? Sanat bu sanırım. Ana yurdumuzu, memleketimizi, yani cenneti arayışımızın bu dünyadaki adı. Her güzellik ve hoşluk cennetin bu dünyadaki ufak simülasyonları sanki. Bir dikiş ipliğindeki kıvrılmanın açısı veya sarmalındaki eğim bir düzen içine girdiğinde gönlünüzün en derininde bir şeylere dokunabiliyor. Üstüne o ip bir deri ile birleşince düzen daha da komplike bir hal alıyor ve artık eserle bir gönül ilişkisi başlıyor. Adına sanat dediğimiz şeyle gönlümüzdeki cennet hasreti diniyor bir nebze. Haliyle sanatla iştigal edenlerin yüzünde de bir hoşluk, dilinde nezaket, davranışlarında incelik husule geliyor.

Efendim, sözü uzattık, gelelim sebeb-i ziyaretimize :) Bahsettiğim aziz dostumun verdiği kalemlikten sonra düştüm yola, istikamet Sayacı Ahmet Usta! Sivas’ın yaşayan efsane sayacısı, gül yüzlü güler yüzlü ustamdır Ahmet Usta. Allah’tan oğlu Samet’le tanıştık lisede de böylece tanıştım, şerefyâb oldum kendisi ile. Ustam dedimse kanmayın sakın, çıraklık bile edemedim kendisine. Ben daha çok Ahmet Usta’nın çöplüğünü karıştırmayı severdim, dükkandaki kuşgözü zımbayla, saraç iplikleriyle geçirirdim günümü. Çöpte bulduğum deri parçalarını okşar severdim. Neyse, elimiz değdi bir kez iğne ipliğe, başladık derilere eziyet etmeye. Uğraş didin derken, o kalemliğin aynısından yapmak düştü hayalime. Ölçüleri çıkardım, kalıp yaptım, dikişin sistematiğini inceledim, neticede iyi kötü bir kalemlik yaptım. Sanmayın ki şaheser, tam bir enkaz, bir müsvedde. Onu Feyza’ya, kardeşime verdim, dikişin kendi estetiğine ve el emeğine kandı, hayran hayran baktı, aldı, üniversiteli oldu ve hala onu kullanıyor.

Şekil 1A Çakması

Neyse, bu faciadan sonra tekrar kolları sıvadım, yanlış ölçülerle boğuş, eksik hesaplanmış ipleri birleştir derken nihayet “eh işte” diyebileceğim bir kalemlik çıktı ortaya. (Şekil 1A Çakması) İçime sindi bu sefer, onu da uzun uzun seyrettim, bir süre kullandım da. Ve birgün ne oldu dersiniz, çok sevdiğim bir dostuma bir hediye vereceğim tuttu. Bakındım yanıma yöreme, işte o anda çantamda duran kalemlikle göz göze geldik. İlk anda içim cızladı, sonra Ali-İmran 92, sonra öteki kalemliğin hikayesi derken birden kendime geldim ve arkadaşımın “ne gerek var abi, Allah razı olsun, çok teşekkür ederim” dediğini işittim sadece. İyi olmuştu, sevdiğimi sevdiğime vermenin huzuruyla dolmuştu her yanım.

Uzun süre geçti üzerinden, yıllar oldu, iğne ipliğe değmedi elim hayatın meşgalesinden. Ta ki bana kalemlik hediye eden pek değerli aziz dostum Hacı Munîb benden bir bıçak kılıfı istirham edene dek. Daha önce hiç tecrübem olmayan böyle bir işi kabul ederken, neticede rezil olabilecek olmanın gerilimi içinde idim. Günlerce zihnimde pişti plan proje. Sonra çektim besmeleyi, ilk dikişini attığımda dahi bir huzur kapladı gönlümü, sardı içimi yine dikişin güzelliği. Gece başladım, ertesi gün bitti. Sanat mıdır bilmem, ama benim içime sindi. :) Şimdi haftasonu ayrılacağız onunla, aziz dostuma vereceğim kendisini, haliyle bir haftalık bir zaman içinde uzun uzun seyredeceğim onu da. Teknoloji gelişti, sadece benim seyrimle kalmasın, sizlerle de paylaşayım dedim neticeyi. Buyrunuz, bir sayacının serseri yamağının elinden bir bıçak kılıfı, adı da “hâfız efendi”.

--

--

Abdullah Uçar

Meraklı biri. Okur-yazar. Öğrenmeyi, özetlemeyi, öğretmeyi pek sever. Tıp doktoru, en pratisyeninden. Halk Sağlığı doktoru, en tembelinden.