İmsak vakti: 1 | Oruç: 0

Abdullah Uçar
4 min readApr 5, 2022

--

Görsel: pxhere.com

Malum, her ibadetin canına okuyup, bir şekilde ibadetin ruhundan uzaklaşmak için fırsat buluyoruz :) Bu konuda oldukça mahiriz.

Aylardan Ramazan, konu oruç, sorun yine imsak vakti. Her kafadan bir ses çıkıyor, ben de kendi sesimi buraya bırakmak istedim, istifade eden olur belki.

İbadetlerimizi öyle detaylara, öyle kurallara bağladık ki artık neredeyse hepsinin cenaze namazını kılabiliriz. Namazlar, oruçlar, Kâbe’yi tavaf, verdiğimiz zekâtlar… ve daha nicesi. Öyle detay bilgiler, öyle hesap kitaplar çıktı ki ortaya, bunca bilgiye hakim olamayacağımız için dînî sorumluluğumuzu başka bir kişi veya kuruma devretmek zorunlu hale geldi. Böylece günümüzde her dini detaya fetva veren hocalar ve kurumlar çıkmış oldu ortaya. (İslam’ın temel ilkelerini daha iyi kavramamız, ibadetlerin ruhuyla buluşmamız için ilmi çalışma yürüten hocalarımız elbette müstesna.) Bu herkesin işine geliyor, zira bu hoca ve kurumlar insanların kendilerine devrettikleri karar yetkilerinden dolayı güç topluyor, insanların özel hayatlarına müdahale hakkı elde ediyorlar. İnsanlar da bundan memnun çünkü bu yetkilerini devredince “dini sorumluluklarını” da devretmiş oluyorlar sözümona. Yani, “yanlış yapıyorsam da benim suçum değil, diyanet böyle demiş, falanca hoca böyle diyor, filan mezhebe göre böyle, ben masumum”.

Ne güzel (!) :) Dini konularda karar alma sorumluluğunuzu başka bir otoriteye devrediyorsunuz, sonra otomatik cennete gidiyorsunuz. Ama değerli dostlar, bu konuda Hristiyanlar müslümanlara tur bindirmiş vaziyette zaten, değil mi? Bizim daha okuma yazma düzeyinde olduğumuz dinin özünden uzaklaşmak konusunda Hristıyanlık profesörlüğünü almış vaziyette. Papası var, kardinalleri var, oldukça detaylı ayinleri var, sıradan bir insanın akıl yetiremeyeceği kadar dini prosedürleri var, yani devasa bir doktrin var ortada. Haliyle bizim onlara bakıp o yoldan yürümek yerine kendi sahip olduğumuz orjinal ilkelere sarılıp bizden öncekilerin uğradığı savrulmadan kurtulmaya çalışmamız gerekmez mi?

Türkiye’deki pek çok taraf birbirine giriyor her Ramazan. Ağzımızın tadıyla, gönül ferahlığı ve huzuruyla, huşu ile oruç tutalım diyoruz, olamıyor, yine kuralcılar sarıyor çevremizi. Bu kuralcılar, -haşa- Allah’ın eksik bıraktığı, tam tarif etmediği hususlarda bizi aydınlatma(!) yarışına giriyorlar. Her birinin sözlerinde acayip teknik ifadeler, terimler… insanlar da diyor ki “yok yok, ben kendi başıma çıkamam bu işin içinden, ben bunlardan birine tabi olayım”

İmsak tartışması malum. Kur’an’da Bakara Suresi 187. ayette mealen şöyle diyor

“…gecenin karanlığından tanyerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip içebilirsiniz. Sonra gece çökünceye kadar oruca devam edersiniz.”

Ne kadar açık, berrak, temiz, sade, net. Bu ifadeler bize nasıl yetmiyor? Çünkü inançlar konusunda detaycılık insanın ruhuna işlemiş bir konu. İlle detaylara dalacağız. Konu detaylı kurallara bağlanmak zorunda kalınca bu sefer detaycılara gün doğuyor, güneşin doğumunun astronomik hesabına kayıyor mesele. Gün doğumunu kim en keskin şekilde hesaplarsa o yarışı kazanacak. Abdulaziz hoca diyor ki efendim bunu atomik saatle ölçmeyin, gözünüzle ufka bakın kafi. Diyanet diyor ki olmaz, artık günümüzde şehirlerde ışık kirliliği var, ufka bakarak aydınlanmayı tam tespit edemeyiz, astronomik ölçüm şart. Bu iki görüş üzerinden ortalık toz duman oluyor. Biz bu konuyla uğraşırken Ramazan bitmiş oluyor.

Konuya dair benim bakış açım şöyle: Bu tartışma astronomi ile ilgili bir tartışma değil bana göre. Bu dini algılama biçimiyle ilgili. Dinin temel ilkelerini detaylı kurallara dönüştüren bakış açısı ile bakınca atomik saate göre ayarlanmış imsak arıyor müslümanlar. Halbuki kitapta detaycılık reddediliyor. Bakara Suresi’nin adını veren inek meselesinde Allah Yahudilere “bir inek kesin” diyor, ama beylerimize bu tarif yetmiyor. Onun nasıl bir inek olduğunu iyice tarif etmesini istiyorlar, her soru sorduklarında da işin içinden çıkılamaz bir noktaya doğru ilerliyorlar. Yani bu detaycılık bir “Yahudileşme eğilimi” ile ilişkili. Başımıza gelen pek çok musibet bu detaycılıkla ilgili değil mi? Neyin detaylarına dalarsak ruhunu kaybediyoruz. İbadetler bizi inşa edeceği yerde biz onları inşa ediyoruz. Bu konu da böyle.

Allah “bir inek kesin” dediğinde nasıl ki sadece kesmek gerekiyor ve yeterli oluyorsa, “gecenin karanlığından tanyerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip içebilirsiniz” dediğinde de herkesin kendine göre bu aydınlanmayı takip etmesi yeterli. Bu bireysel bir dini sorumluluk. Dini sorumluluklar başka bir otoriteye, kuruma, kişiye devredilebilir mi? Kur’an’da ve Peygamber (s)’in hayatında bir örneği var mı? Atomik ölçümlere girdikçe tıpkı inek kesme olayının komplike olduğu gibi bu olay da komplike oluyor, işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bir ibadet ruhundan koparılıp nasıl ruhsuz bir ritüele dönüşür diye soracak olursanız bu dini sorumluluğu üzerimizden atıp bir takım ruhban sınıfı oluşturup onlara devr etmek biçilmiş kaftan bir yöntem. Sonra bu kuralcılık şişede durduğu gibi durmuyor, insanların en özellerine dahi Allah adına ve Peygamber adına hükmetmeye kalkışıyor. Ne cüret!

Özetle, naçizane kanaatim, herkes kendi sorumluluğunu alarak yukarıdaki ayet kapsamında sabah ufka bakıp ona göre yiyip içebilir, imsak vaktine karar verebilir. Gündüz saatinin 24 saate yakınsadığı kutup bölgeleri için de makul sınır varsayılıp yola devam edilebilir. Tartışmanın daha derinlere taşınması da oruçlarımızı oruç olmaktan çıkaracaktır. Zaten o ruhu kaybedince geriye kalan sadece sâfiyâne bir açlık olmuş oluyor.

Ne mutlu detaycılıktan, kuralcılıktan kendini koruyabilenlere, ne mutlu ibadetlerinin ruhundan kopmamış olanlara, ne mutlu ibadetlerinde huşu duyabilen, Allah’tan haşyet duyabilen, O’nunla bir gönül bağı kurabilenlere.

Hayırlı Ramazanlar :)

--

--

Abdullah Uçar

Meraklı biri. Okur-yazar. Öğrenmeyi, özetlemeyi, öğretmeyi pek sever. Tıp doktoru, en pratisyeninden. Halk Sağlığı doktoru, en tembelinden.