Recep Tayyip Erdoğan’ın Filistin /Gazze Konuşması

Abdullah Uçar
11 min readOct 26, 2023

(7 Ekim 2023 tarihinde işgalci siyonist İsrail tarafından Gazze’ye başlatılan bombardımanın ardından 25 Ekim 2023 TBMM Grup Toplantısı’nda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmanın Filislin ile ilgili kısmı.) (Konuşma metni transgate.ai aracıyla deşifre edilmiştir)

25 Ekim 2023 TBMM Grup Toplantısı. Konuşma videosu için tıklayın. Fotoğraf: AA

Unutmayın mazlumların ve mağdurların yanında sergilediğimiz hasbî tavrımızı bozmayacak bu onurlu duruşu günübirlik çıkarlara asla değişmeyeceğiz. Filistin halkına karşı uygulanan zulme karşı en başından beri gösterdiğimiz ilkeli yaklaşım bunun en somut örneğidir.

Şimdi isterseniz Filistin davasını ve bizim bu davaya nasıl sahip çıktığımızı şöyle kısaca bir hatırlayalım. (Bu kısımda bir VTR kaydı izletildi)

Evet, Filistin meselesine biz hep öncelikle insan penceresinden baktık. Diğer bölgelerde olduğu gibi burada da insanı, insan hayatını ve insanı insan yapan kadim değerleri savunduk. 7 Ekim’den bu yana krizin daha fazla büyümemesi için elimizden gelen her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz.

Gazze halkının ihtiyaçlarının bir nebze de olsa giderilmesi için Mısır’daki Al Ariş Havalimanı’na şimdiye kadar toplam sekiz uçak dolusu tıbbi ve insani yardım malzemesi gönderdik. Yaralıların tedavisi için 25 sağlık personelimizi ilk etapta yine Mısır’a sevk ettik. Aynı şekilde, kim yaparsa yapsın -İsrailli siviller dahil- sivilleri hedef alan eylemleri asla mazur görmediğimizi açıkça ifade ettik. Bu ilkeli duruşumuzu dün olduğu gibi bugün de sürdürüyoruz.

İsrail devletiyle bir sorunumuz yok ama İsrail’in uyguladığı mezalimi devlet yerine örgüt gibi hareket etme tarzını asla tasvip etmedik etmeyeceğiz. İsrail 7 Ekim’den beri Gazze’deki masum insanlara karşı tarihin en kanlı en iğrenç en vahşi saldırılarından birini gerçekleştiriyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında ölenlerin neredeyse yarısı çocuklardan kalan yarısı da onların anneleri ve aile büyüklerinden oluşuyor. Tek başına bu tablo bile amacın kendini savunma değil taammüden insanlık suçu işlemeye yönelik bir vahşet olduğunu göstermeye yeterlidir.

Dünyada sadece çocukları öldürmek için savaş uçaklarıyla gece gündüz şehirleri bombalayan hastaneleri, ibadethaneleri, okulları, pazar yerlerini, binaları, sokakları ateşe boğan tanklarıyla toplarıyla silahlarıyla bu insanlık dışı eylemi sürdüren başka bir devlet ve ordu bulamazsınız.

Şimdi buradan İsrail’e ve dünyaya sesleniyorum: Toplantılar yapıyorlar. Son yaptıkları toplantıda yine bir araya geldiler, tüm Batı, Hamas’ı bir terör örgütü olarak görüyor. Şimdi buradan sesleniyorum:

Ey İsrail, sen bir örgüt olabilirsin. Çünkü bu Batı’nın sana borcu çok, ama Türkiye’nin sana borcu yok. Ve Hamas bir terör örgütü değil topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren evet bir kurtuluş ve bir mücahitler gurubudur.

Bakınız, bir şairimiz (Nazım Hikmet) ne diyor:

Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
Uçurtması geçiyor ağaçlardan.
Siz de böyle koşmuşsunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin

Ama bu İsrail ne yapıyor? Çocukları öldürüyor ya! O çocukların halini gördük! Neler yaptıklarını gördük! Biz bu çocukların öldürülmesine bunların paramparça edilmesine asla müsaade edemeyiz çünkü biz insanlıktan nasibimizi aldık. Ben bunu Davos’ta o zamanki başbakanlarına söylemiştim: “siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz’’ demiştim. Zira babasının böğrüne sığınmış o çocuğu nasıl kurşunladıklarını biliyoruz. Ve o günden bu yana Davos’a bir daha gitmedim.

Ve o gün benimle beraber olan iki arkadaş — bir tanesi de bugün yine bir siyasi partinin başında bir diğeri de bir diğer siyasi partinin başında — onlar da arkamdan geliyorlar. Onların arkasında da yine bizim arkadaşlar. Ne diyorlar biliyor musun? “İşte şimdi yandık.’’ ben öyle dedim ya, işte şimdi yanmışız. Ne oldu? Yandık mı? Biz dimdik ayaktayız, dimdik ayakta! Ama siz yandınız, siz hiçbir şeye yar olmadınız ve olmayacaksınız da. Yani CHP’nin koltuğuna sığınmak size hiçbir şey katmayacak ve katmadı. Biz ise bu yolda evvelallah dimdik yürüyoruz.

Ben hayatımda bir kere bu Netenyahu denilen adamın elini sıktım. Nerede? Kendi evimizde Türk evinde Amerika’da. Değerli kardeşlerim, tabii iyi niyetimiz vardı ama iyi niyetimizi suistimal etti. İsrail’e gitme projemiz vardı, iptal ettik, gitmeyeceğiz. Eğer iyi niyetle devam etmiş olsaydı münasebetlerimiz farklı olabilirdi. Ama şimdi maalesef o da olmayacak. Çünkü iyi niyetimizi de bunlar suistimal ettiler.

Evet, “bulutlar üzerinden ölüm kusan savaş uçaklarıyla çocukları öldürenlere siz de böyle koşmuştunuz bir zaman, çocuklara kıymayın efendiler!’’ diyoruz. Çocukların anne babalarının, anne babaların çocuklarının naaşlarına sarıldığı bir dünyada. (Sadece) naaşa sarılmıyor, bir de vücuduna çocuğunun ismini yazıyor, aradığım zaman bulabileyim diye.

Ey İsrail! Bu kafayla bir yere gidemezsin. Yanına ister Amerika’yı al, ister başkalarını al, ister Batı’yı al, bir yere gidemezsin.

Ve Amerika, dünyada adaletle hükmedilmesini sağlamadı istemediği için o da kaybedecek. Bütün mesele, adil bir dünyanın kurulmasından geçer.

Çocukların anne babalarının, anne babaların çocuklarının naaşlarına sarıldığı bir dünyada hiç kimse huzurla uyuyamaz, böyle bir dünyada hiç kimse kendi geleceğini güvende göremez.

Bu İsrail için olduğu kadar onun katliamlarına destek veren cesaret veren, engel olmayarak teşvik eden her ülke, her toplum, her bileği içinde geçerlidir. Bizim de doğru bulmadığımız ama bu katliamlarla mukayese dahi edilemeyecek eylemler üzerinden her gün alçakça öldürülen yüzlerce çocuk kadın masum gerçeğine sırtını dönenlerin durumunu açıkça konuşma vakti gelmiştir.

Hakikate sırt dönmek veya parçalanan çocuk bedenleri karşısında gözünü kapatıp yaşanan insanlık dışı saldırılara bahane üretmek batının kendi kanlı tarihinden devraldığı bir mirastır.

Amerika kıtasından Afrika kıtasına dünyanın önemli bir kısmının hafızasında bu tavra dair pek çok kanlı his, acı hatıra telafisi mümkün olmayan kıyım vardır.

Ülkemizin önemli bilim adamlarından merhum Prof. Dr. Erol Güngör İsrail’in kuruluşundan beri izlediği hastalıklı politikayı ve ona destek verenleri 1982 yılındaki bir yazısında şöyle tanımlıyor:

“Hasmının kanlı cesedi üzerine basarak insan hayatının değeri ve cinayetin kötülüğü hakkında nutuk çeken bir katil tarihte yoktur. Başkalarının kendisine zulüm yaptığını vehmederek aynı şeyi onlara yapmaya kalkmak en ağır akıl hastalığı arazlarından biridir.”
(Prof. Dr. Erol Güngör, 1982)

Gerçekten de İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları hem yapanlar hem onu destekleyenler açısından hem katilliğe hem akıl hastalığına delalet eden bir haldir.

Değerli arkadaşlar, biz Türk milleti olarak tarih boyunca yeryüzünde ırkçılık yapmamış ve yapmayan tek halkız. Bunu en iyi de Yahudi toplumu bilir. Asırlar boyunca topraklarında Yahudilerin yaşayıp da Yahudi düşmanlığı, yani antisemitizm ortaya çıkmamış tek coğrafya tek devlet biziz. Bugün öldürdüğü çocuklara ve masumlara destek vermek için İsrail’in ardından sıraya girenlerin hiçbiri göğsünü gererek böyle bir beyanda bulunamaz, bunların hahamları da dahil.

İşte geçenlerde hahamlardan bir tanesi Filistinli çocuklarının öldürülmesi gerektiğini ifade ediyor açıklamasında. ‘Çünkü bunlar’ diyor ‘gelecekte aynısını yapacaklar’. Bunların yaklaşımı bu. Yani Filistinli çocuklar için böyle bir yaklaşımda bulunuyor. Böyle bir vicdan olur mu ya? Böyle bir insani yaklaşım olur mu?

Sadece son çeyrek asırda tamamı da yalan bahaneler ve kurdukları piyon örgütler üzerinden Irak’ta iki milyon, Afganistan’da bir milyon, Suriye’de bir milyon insanın ölümüne yol açanlar bunlar değil mi?

Kendi ülkelerinde mazlum Filistin halkı lehine açıklama yapan üniversite öğrencilerini, akademisyenleri, gazetecileri, sanatçıları, sporcuları, iş insanlarını tehditle hatta şantajla susturmaya kalkanlar bunlar değil mi?

Lafa gelince demokratlığı, insan haklarını, çoğulculuğu, çok sesliliği kimseye bırakmayanların faşist yüzlerini hep birlikte ibretle seyrediyoruz.

Sırf bu onurlu tavırlarından dolayı yaşadıkları ülkelerde sıkıntıya düşen üniversite öğrencilerine ve diğer tüm kesimlere şimdi onu da buradan açıklıyorum. Ülkemizin kapılarının sonuna kadar açık olduğunu belirtmek istiyorum.

Bu tabloda Gazze’deki zulme gözlerini kapatan batılı güçlerin İsrail için döktükleri gözyaşı sahtekarlığın dik alasından başka bir şey değildir. Daha dün Ukrayna’da yaşanan savaşta ortaya çıkan kayıplar için dünyayı ayağa kaldıranların Gazze’deki aleni katliamı duvar kesilmesi bu riyakarlığın en somut ifadesidir.

Bir şairimizin (Abdurrahim Karakoç) şu mısraları adeta karşımızdaki tabloyu anlatıyor:

Korkaklığın sükutu kol geziyor her yerde.
Sanki tek başınayım. Tek kişilik mahşerde.

Mantık yürütmek yasak. İtiraz eylemek suç.
Neşe, eğlence, cinnet, yatıp uyumak korkunç.

Kim kimdir? Kim kim değil. Anlamak ve bilmek zor.
Oynanan komediye gül diyorlar, gülmek zor.

Toprağın üstü mezar, zevke dalmış ölüler,
Can sıkmaya yetiyor, canlı kalmış ölüler.

Evet, canlı kalmış ölülerle dolu bir dünyada biz ülke ve millet olarak hakikati haykırmaya bunun için siyasi diplomatik gerekirse askeri tüm yolları devreye sokmaya devam edeceğiz.

Kalbimizle, dilimizle, elimizle ne yapabiliyorsak yapacağız, medeniyetimizin inancımızın ve kültürümüzün gereği olan duruşumuzdan asla taviz vermeyeceğiz.

Bununla birlikte kuru hamasete, ülkemize ve Filistin halkına fayda getirmeyecek adımlara, stratejisiz hamlelere de tevessül etmeyeceğiz.

Çünkü biz gerisinde binlerce yıllık bir devlet geleneği ve devlet aklı olan Türkiye Cumhuriyeti’yiz. Çünkü biz bin yıldır Bizans ordularından haçlı seferlerine Moğol saldırılarından milli mücadeleye nice sınamalardan geçerek insanlığın kadim yurdu Anadolu’yu vatanımız yapmış bir milletiz.

Devlet ve millet olarak söylediğimizi yapmakla başladığımızı bitirmekle hedeflediğimize ulaşmakla mükellefiz. Aksi takdirde kendine de millete de ümmete de insanlığa da hayrı olmayan nice devletten nice topluluktan farkımız kalmaz. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına karşı yürüttüğümüz politikayı da işte bu anlayışla şekillendiriyor, büyük bir titizlikle uyguluyoruz.

Değerli kardeşlerim, Gazze’de yaşanan katliam ve yıkımın gerisindeki failler İsrail’e sınırsız destek verenlerdir. Buradan hem İsrail’e hem onu destekleyip teşvik edenlere sesleniyorum. Gazze’de masumlar ölmeye devam ettikçe bölgemize gönderilen hiçbir gemi hiçbir uçak yapılan hiçbir siyasi şov barış getirmeyecektir.

İsrail yönetimi güvenliği on bin kilometre ötede değil Türkiye başta olmak üzere bölgesindeki komşularında aramalıdır. Bugün sırtını dayayarak efelendiği güçler yarın kendi evlerindeki yangını söndürmek için pılısını pırtısını toplayıp gittiğinde İsrail halkının güven ve merhamet arayacağı ilk yer tıpkı 500 yıl önce olduğu gibi yine Türkiye olacaktır.

İsrail yönetiminden ve toplumundan istediğimiz: milletimizin asırlara sâri bu merhamet duygusunu zedeleyecek tavırlardan uzak durması, barış çağrımıza kulak vermesidir.

Dünyanın en eski yerleşimlerini bünyesinde barındıran bu toprakları kana ve ateşe boğan, zulmü bir asır öncesinden başlayarak başımıza saran güçlerin dün olduğu gibi bugün de çözüm istemediğinin farkındayız.

Sorunun sebebi olanlar elbette çözüm istemez. Kriz ne kadar derinleşirse, dallanıp budaklanırsa onların çıkarları için o kadar iyidir. Krizin başladığı 7 Ekim’den beri yapılan provokatif açıklama ve eylemlerin altında yatan sebep işte budur.

İstiyorlar ki İsrail Filistin meselesi daha da büyüsün. İstiyorlar ki bu bölgeye barış ve istikrar hiç gelmesin. İstiyorlar ki savaşın karanlık gölgesi doğu Akdeniz’in üstünden hiç eksilmesin. İstiyorlar ki bu coğrafyanın kaynaklarından orada binlerce yıldır yaşayan insanlar faydalanmasın. İstiyorlar ki kan, zulüm ve gözyaşı üzerinde inşa ettikleri sömürü düzenleri sürüp gitsin. Biz işte buna itiraz ediyoruz.

Bedelini Müslümanı Hristiyan’ı Yahudi’siyle tüm bölge altlarının ödediği bu sömürü düzenini reddediyoruz.

Mescidi aksa Müslüman Hristiyan ve Yahudilerin ortak ibadethanesidir.

Şimdi bu ortak ibadethaneye ne yazık ki yetkililer sahip çıkmıyor. Onları da arayarak onlara da gerekli uyarıyı yaparak birlikte sahip çıkma çağrımızı devam ettireceğiz. Yaşanan her savaşı yeni savaşların, başlayan her çatışmayı daha kanlı çatışmaların izlediği bu fasit daireyi hep beraber kırmalıyız.

Sağduyu ve basiretle hareket ederek bize zorla giydirilen deli gömleğini artık parçalamamız gerekiyor. Aksi takdirde canımızla, kanımızla, kaynaklarımızla geleceğimizle bedel ödemeye hep birlikte devam ederiz. Bunun için yapılması süratle atılması gereken adımlar bellidir:

  • Öncelikle tüm taraflar elini tetikten çekmeli, derhal ateşkes ilan edilmelidir.
  • Hem İsrail’in Gazze ve diğer bölgelere yönelik saldırıları hem de İsrail topraklarına yönelik füze atışları kesilmelidir.
  • Rehinelerin serbest bırakılması konusunda doğrudan veya dolaylı müzakerelere başlanarak bu konu hızla sonuçlandırılmalıdır. Nedir o ya? Çocukları kafeslere koyuyorsunuz. Bu ne menem akıldır ya! Öyle bir şey olabilir mi? Çocuk (bu), çocuk!
  • Gazze’deki acil ihtiyaçları karşılamak için hemen bir insani koridor oluşturulmalı, ihtiyaç maddelerinin girişine yaralıların çıkışına tahdidsiz izin verilmelidir. Biz hastanelerimizi bütün bu yaralıların tedavisi için, evet, emre amade kıldık kılıyoruz.
  • Refah sınır kapısı insani yardımlar için muhakkak sürekli açık tutulmalıdır. İhtiyacın yüzlerce tırla ifade edildiği bir bölgeye gönderilen 20 tırlık yardım malzemesinin denizde damladan öte hiçbir anlam taşımadığını herkes gayet iyi biliyor.
  • İsrail Gazze halkına yeterli miktarda insani yardım ulaştırılmasına yıkıntıların temizlenmesine sudan enerjiye şehrin altyapısının ayağa kaldırılmasına hızla geçici barınma alanları ve sahra hastaneleri inşasına kesinlikle engel olmamalıdır. Biz sahra hastanemizi, jeneratörleri -küçük, orta, büyük- gönderdik. Ne gerekiyorsa göndermeye devam edeceğiz.
  • Ayrıca Ramallah başta olmak üzere bölgede yıllardır süren yerleşimci terörü bir an önce son bulmalıdır. Filistinlilerin evlerini, arazilerini gasp eden, silahlanıp canlarının istediği sivilleri öldüren, üstelik bunları da İsrail güvenlik unsurlarının desteğiyle yapan bu işgalcilerin suçlarını hiçbir kavram örtmez.

Tıpkı teröristin terörist olarak yaftalandığı gibi yerleşimci kılıklı veya asker polis üniformalı hırsızlara hırsız katillere katil denmedikçe ve bunlara o şekilde muamele edilmedikçe bölgeye huzur gelmez, gelemez.

  • Savaşın yayılmaması için tüm aktörler sorumlu hareket etmeli, bölge dışı güçler İsrail ile dayanışma adına ateşe benzin taşımaktan vazgeçmelidir.
  • Akıl ve vicdan sahibi diğer tüm ülkeleri İsrail devletinin aklı selime dönmesi için Netenyahu hükümetine baskı kurmaya davet ediyorum.

Bu gelişmeleri bir haçlı hilal anlayışıyla devam ettirmemenin gereğini hatırlatmak istiyorum. Eğer barışın egemen olduğu bir dünyayı kurmak istiyorsak bu dünyada haçlı hilal anlayışı bir kenara konmalı. Aksi takdirde insanlığa yazık olur.

  • İslam ülkelerinin bir ve beraber olarak hareket etmesi şüphesiz önce ateşkese sonrasında kalıcı barışa giden yolu kolaylaştıracaktır. Kuruluş amacı Kudüs’ün mahremiyetini ve Filistin davasını savunmak olan İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan hiç değilse bu defa misyonuna yakışır bir etkinlik ortaya koymasını bekliyoruz. Vahdet olmadan rahmet olmaz. Diğer türlü bireysel adımların beklenen etkiyi doğurmadığını geçmişteki tecrübelerimizle gördük, yaşadık.
  • Türkiye olarak İslam ülkeleriyle iş birliği içinde hareket etmenin Filistin halkının ve Gazzeli Müslümanların haklarını korumak için en tesirli yöntem olduğuna inanıyoruz. Bu savaşın kalıcı barışa giden yolu açması için Türkiye sorumluluk almaktan asla kaçınmayacaktır.
  • Teklif ettiğimiz garantörlük müessesesini hali hazırda meseleye en azından kısa ve orta vadede gerçekçi çözüm getirmeye yönelik en somut, en tutarlı, en etkili yöntem olarak görüyoruz.

İnsani, siyasi ve askeri varlığımızla Filistin tarafının garantörlerinden biri olmaya hazırız. Bu konuda hüsn-ü niyet ve irade sahibi ülkeleri bir an önce bu teklifimizi değerlendirmeye, somut adım atmaya, barışa giden kapıları aralamaya davet ediyoruz.

  • Adil bir barışın kaybedeni olmayacağı tespitine gönülden inanan bir ülke olarak bölgede etkili tüm aktörlerin yer alacağı bir uluslararası Filistin, İsrail barış konferansı düzenlenmesini öneriyoruz. Bu konferans son 30 yılda yapılan Madrid’den Oslo’ya, Şarm eş-Şeyh’den Annapolis’e kadar nice benzer toplantının akamete uğrayan akıbetinden alınan dersler ışığında gerçekleştirilmelidir.
  • Garantörlük teklifimiz başta olmak üzere daha güçlü, bağlayıcı ve uygulamaya dönük kararlar ışığında atılacak bu tür adımlarla her iki tarafın da ihtiyacı var.
  • Elbette sorunun asıl çözümü 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan fiziki bütünlüğe sahip tüm dünya tarafından tanınan bağımsız egemen bir Filistin devletinin kurulmasından geçiyor. Bunun için öncelikle Filistin halkının kendi içinde birliğini ve beraberliğini sağlayarak yek vücut olarak hareket etmesi şarttır.
  • Filistin halkının göstereceği bu iradeyi tamamlayacak olan Arap dünyasının bu devletin yaşaması için gereken maddi ve manevi desteği vermesidir. İslam ülkelerinin yanı sıra aklını ve vicdanını hakikatlere kapatmamış tüm devletlerin arkasında duracağı böyle bir gelişme İsrail’e de aradığı istikrarı ve huzuru sağlayacaktır.
  • Aksi takdirde bölgede her saldırıyla, her katliamla her yıkımla artacak olan radikalleşmenin sonuçlarının nereye varacağını kestirmek mümkün değildir. Ayrıca sürekli körüklenen bu yangının ne zaman nereye sıçrayacağı ve nerelere özellikle yanıp, yıkıp her tarafı kül edeceği bilinmez. Ne bölge halkı ne dünya böyle bir acıyı, zulmü, kısır döngüyü hak ediyor.
  • Her fırsatta tekrar tekrar dile getirdiğimiz dünya beşten büyüktür itirazımız Gazze’deki son gelişmelerle bir kez daha teyit edildi. Buradan bir kez daha dünya beşten büyüktür diyerek küresel yönetim ve güvenlik sisteminin adaletsizliği, dengesizliği, etkisizliği konusundaki haykırışımızı tekrarlıyorum. Birleşmiş milletler ve özellikle de güvenlik konseyi kendini süratle reforma tabi tutmalıdır.
  • Dünyadaki insanların kendilerini coğrafi ve inanç dağılımı başta olmak üzere tüm çeşitlilikleri ve dengeleriyle adil şekilde içinde hissedecekleri bir birleşmiş milletler işleyişi ve güvenlik konseyi yapısı kurmalıyız.

Dünyanın güvenliğini beş devletin çıkarlarına teslim eden bir yapının sürdürülebilirliği yoktur. Gazze’de yaşananlar bu açık gerçeğin en son örneğidir. Çoğu çocuk binlerce masumun hunharca katlini konuşmaya bile tahammülü olmayan bir sistemi sürdürmekte ısrar etmek her şeyden önce insani değildir. Çocukların hunharca öldürülmesinin hiçe sayıldığı bir yapıyı da kimse ciddiye almaz, kimse peşinden gitmez.

Birleşmiş milletlerin içine düştüğü bu acziyet görüntüsünden derin üzüntü duyuyoruz, inşallah bir an önce çağrımıza kulak verilir ve gereken süreçler işletilir.

Değerli arkadaşlar aslında bugünkü grup toplantımızda Cumhuriyetimizin 100. Yılıyla ilgili kapsamlı bir değerlendirme yapmayı planlıyorduk ancak Gazze meselesiyle ilgili ülke ve dünya kamuoyu ile paylaşmamız gereken mesajların aciliyeti sebebiyle vaktimizi bu konuya ayırmak mecburiyetinde kaldık.

İnşallah 28 Ekim’de İstanbul’da yapacağımız büyük Filistin mitingine kadar bu krizin ateşinin en azından sönmeye başlamasını ümit ediyoruz Cumhur İttifakı olarak yapacağımız bu mitinge mümkün olan en yüksek katılımı sağlamak istiyoruz. Sadece bayrağımızın ve Filistin bayrağının dalgalandığı bir miting gerçekleştireceğiz. Parti bayraklarının olmadığı Türk bayrağıyla Filistin bayrağının olduğu böyle bir muhteşem mitingle gerek ülkemize gerek dünyaya mesajlarımızı vereceğiz. Buradan İstanbul’a yakın şehirlerimizde yaşayanlar başta olmak üzere tüm vatandaşlarımızı mitingimize davet ediyoruz.

Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi genel başkanı sayın Devlet Bahçeli ve Cumhur İttifakı’ndaki diğer ortaklarımız başta olmak üzere Gazzeli mazlumlar için attığımız adımlara destek veren siyasetçilere, sporculara, sanatçılara, basın mensuplarına, sivil toplum kuruluşlarımıza ve seksen beş milyonun her bir ferdine en kalbi şükranlarımı sunuyorum.

Milletimizin tüm kesimlerinde oluşan bu birlik ve beraberlik ruhunun en büyük güç ve güven kaynağımız olduğunun altını çizmek istiyorum.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılıyla ilgili değerlendirmelerimizi de 29 Ekim günü yapılacak törenlerde milletimizle paylaşacağız bu duygularla sizlere meclis çalışmalarında başarılar diliyor hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Kalın sağlıcakla.

(Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhurbaşkanı, 25 Ekim 2023 TBMM Grup Toplantısı Konuşması)

--

--

Abdullah Uçar

Meraklı biri. Okur-yazar. Öğrenmeyi, özetlemeyi, öğretmeyi pek sever. Tıp doktoru, en pratisyeninden. Halk Sağlığı doktoru, en tembelinden.